Regina Wong’un Hayata Yer Aç kitabında okuduğum Californian Closets firmasının bir araştırmasına göre, ortalama bir insan sahip olduğu giysilerin yaklaşık yüzde yirmisini kullanıyormuş.
Gerçekten çoğumuzun ihtiyaç duyduğumuzdan daha fazla giysisi var. İndirimden aldıklarımız, hediye gelenler, canımız sıkkın olduğu zaman aldıklarımız, varlığını unuttuklarımız, özel bir günde giyerim düşüncesiyle tuttuklarımız, zayıflayınca giyeceklerim derken gardırobumuz evimizin en kalabalık alanlarından biri haline geliyor. Bir de moda diye satın aldığımız kıyafetler var ki belki de bizim tarzımızı hiç yansıtmıyor.
Çağımız maalesef tüketim çağı. Her gün yüzlerce hatta binlerce reklam mesajına maruz kalıyoruz. Çevremizdeki her şey, reklamlar, indirimler, promosyonlar, moda bizi daha çok tüketmeye teşvik ediyor. Bizler de doğal olarak ihtiyacımızdan fazla pek çok şey alıyoruz. Sanıyorum ihtiyacımız olmadan aldığımız şeylerin başında da giysiler, ayakkabılar ve aksesuarlar geliyor.
Evimizi sadeleştirme konusunda da söylediğim gibi kendi yaşam tarzımız gardırobumuzu sadeleştirirken de önceliğimiz olmalı. Gardırobumuzda sadece sevdiğimiz şeyleri tutmalıyız.
Minimalizm ve sadeleşme hakkındaki pek çok kitapta yer aldığı gibi, gardırop temizliğinin adımlarını buraya yazmayı çok anlamlı bulmuyorum. Eminim ki herkes kendine en uygun yöntemi bulacaktır. Ancak önerilen detaylı adımları görmek isterseniz Begüm Başoğlu ve Ege Erim’in Sade adlı kitabıyla Selen Baranoğlu’nun Basit ve Mutlu Yaşam kitaplarından yararlanabilirsiniz. Bir de Marie Kondo’nun Derle Topla Rahatla kitabı var.
Ben burada gardırobumu gözden geçirirken yaşadığım deneyimleri paylaşacağım sizinle.
Öncelikle gardırobumu gözden geçirirken şu soruları sordum kendime:
- Hangilerini gerçekten kullanıyorum?
- Bu parça hoşuma gidiyor mu? Beni yansıtıyor mu?
Dolabımı gözden geçirmeye başladığımda kurumsal hayatta çok severek kullandığım, ama artık kendime yakıştıramadığım, beni yansıtmayan pek çok kıyafet ve aksesuarla karşılaştım. Bunların bir kısmını ayırdım, bir kısmını ise kıyamayıp, ara sıra giyerim ya da bir gün lazım olursa diye dolapta tutmaya devam ettim. Ama şimdi görüyorum ki bu parçalar asla bir gün kullanılmıyor! Dolayısıyla bu parçaları en kısa sürede dolabımdan çıkaracağım.
Dolaptan çıkanlar arasında bir de etiketi üzerinde olanlar vardı. Ben de inanamadım ama gerçekten benim de böyle etiketli kıyafet ve aksesuarlarım varmış. Hemen bunlarda da bir eleme yaptım tabi.
Bir de ufak bir tadilatla giyerim dediğim etekler ve pantolonlar vardı vedalaşamadığım. Onlar da dolaptan çıkanlar arasında yerlerini aldılar.
Herkes gibi ben de değişiyorum, dönüşüyorum. İş dışındaki giysilerim, ayakkabılarım ve aksesuarlarım arasında da kullandığımda kendimi iyi hissetmediklerimle karşılaştım. Zor da olsa bunlarla vedalaştım.
Bir tarafta da temizleyiciye gidecekler çıktı karşıma. Onları da bir kenarda tutmuşum, her gördüğümde artık temizleyiciye götürmem lazım dediğimi ama bir türlü götürmediğimi fark ettim. Hemen birkaç gün içinde temizleyiciye götürdüm bu giysileri.
Vedalaştığım kıyafetleri ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmak üzere belediyeye, Kızılay’a ve Atatürkçü Düşünce Derneği’nin bir şubesine gönderdim. Birilerine bu şekilde fayda sağlamak huzur veriyor insana.
Hala vedalaşamadığım kazaklarım var dolabımda. Yirmi yıl önce kaybettiğim anneannemin ördüğü kazaklar. Hiçbirini giymiyorum ama hatırası nedeniyle atamıyorum da… Bu konuda sizin önerileriniz olur mu bana?
Gardırobumu sadeleştirme işi bir kerede bitmedi tabi. Sadeleşme sürecim hala devam ediyor. Etiketli olan eşyalardan henüz dolaptan çıkaramadıklarımı da ikinci el sitelerinde satma gibi bir düşüncem var. Bunun da güzel bir fikir olduğuna inanıyorum. İkinci el ürün kullanımıyla bireysel olarak kazanç sağlayabiliyoruz; dünyamızın sürdürülebilirliğine de israfı önleyerek katkıda bulunmuş oluyoruz.
Bu yazıyı yazarken “ben nasıl alışveriş yapıyorum?” sorusunu sordum kendime. Epey uzun bir liste çıktı karşıma:
- Öncelikle istek mi ihtiyaç mı diye kendime soruyorum.
- İhtiyaçsa, istediğim tüm kriterleri sağlıyorsa satın alıyorum. Çünkü biliyorum ki bir şeyi içime sinmediyse sonra asla kullanmayacağım.
- Canım sıkkınken alışverişe çıkmıyorum.
- Birkaç kullanımda bozulmayacak, daha kaliteli ürünleri almaya çalışıyorum.
- Ama sadece marka diye bir ürün satın almıyorum.
- Yeni sezon başladı, birkaç parça bir şey alayım düşüncesiyle alışveriş yapmıyorum.
- Moda diye kendime yakışmayan şeyi almıyorum.
- Bedenime ve tarzıma uygun olanları seçiyorum.
- İndirimde “Bu da dolabında bulunsun, lazım olur, ziyan gitmez” diyenlere kanmıyorum.
- Pazarlamacı olmamın etkisi belki ama reklamlardan ve promosyonlardan etkilenmiyorum.
- Alışveriş için indirim dönemlerini tercih ediyorum ama indirimli diye ihtiyacım olmayan şeyi almıyorum.
Liste üstünde düşünürken, yıllar içinde ben değişip, dönüştükçe bu maddelerin hayatımın bir parçası haline geldiğini fark ettim.
Kıyafetlere büyük yatırım yapmak yerine kendimize yatırım yapmanın önemli olduğuna inanıyorum. Giydiklerimiz karşımızdakine bizim kim olduğumuzu söylemiyor. Hayata karşı duruşumuz, tarzımız, kişiliğimiz, değerlerimiz bizim kim olduğumuzu söylüyor. En büyük yatırımı kendi gelişimimize harcamak en doğrusu sanırım.
Işıl – Ekim 2019